Têkîli
info@abdullahdemirbas.com
Back

Demirbaş: Lozan Anlaşması bizim için parçalanmadır, inkardır, imhadır; bu nedenle bizim açımızdan yok hükmündedir

Diyarbakır Sur Belediyesi eski başkanı Kürt siyasetçi Abdullah Demirbaş ve İsmet Çeken, Almanya’nın Bonn kentinde Dünya Evangelist Kiliseleri Birliği(WEA) Genel Sekreteri Prof. Dr. Thomas Paul Schirrmacher ile görüştü.

Aynı zamanda Uluslararası İnsan Hakları Derneği ( ISHR ) ve Uluslararası Din Özgürlüğü Enstitüsü (IIRF) Enstitüsü Başkanı olan Schirrmacher’e Kürtlere yönelik baskı ve ihlaller hakkında bilgi veren heyet, Kürtlerle dayanışmaya davet etti. Görüşmeye dair ajansımıza konuşan  Abdullah Demirbaş, asıl amaçlarının Kürt sorununa demokratik bir çözüm koşullarını yaratmak olduğunu bunu konuda inanç önderlerine de büyük görev düştüğünü belirterek daha önce Papa ile Venedikte bir görüşme yaptığını dile getirdi.

Gazeteci Erdoğan Zamur, Kürt siyasetçi Demirbaş ile konuyu ele alan bir görüşme yaptı.

Röportaj şöyle:

WEA genel sekreteri ile görüşme yaptınız. Bu görüşme ile neyi amaçlıyorsunuz?

Daha önce 12 Nisan’da Vatikan’da Papa ile görüşmüştük. Bu görüşmede de WEA genel Sekreteri Sayın Schirrmacher ile görüştük. Bu görüşmelerde asıl amacımız Kürt sorununun demokratik barışçıl bir biçimde çözümü için destek istemekti. Kürdistandaki halkların ve inançların demokratik ve özgürlük içinde birlikte nasıl yaşayabileceği noktasında bir görüşme gerçekleştirdik. Dünya inanç merkezlerinde, diplomatik merkezlerinde bir duyarlılık yaratmak, bunu bilince çıkarmak istiyoruz. Bu nedenle bu görüşmelerde Kürt halkının nasıl bir bakış açısına sahip olduğunu, Kürdistan halklarıyla, inançlarla nasıl yaşamak istediğimizi, demokratik ulus perspektifini, demokraside ne anlattığımızı ifade ettik. Görüşmelerde Kürtlerin, Türkiye, Suriye, Irak ve İran gibi devletlerin yaptığı katliama ve baskıları dile getirmek aynı zamanda diğer halklara ne yaptığını anlatmak için gittik.

Görüşmelerde ne konuştunuz?

Sur Belediyesi döneminde hayata geçirdiğimiz “çok dillilik, çok inançlılık” ile ilgili çalışmalarımızı, demokratik ulus perspektifinde, inançlara özgürlük perspektifinde demokratik katılımı esas alan “40’lar meclisini” anlattık. Bu projelerin Rojava‘da nasıl pratikte yaşam bulduğunu dile getirdik. Yine Güney Kürdistanda ki federatif yapıyı önemsediğimizi belirttik. Rojava’da yaşam bulan modelin halklar açısından ne gibi sonuçlar doğurduğunu ve gelecekte dünyaya örnek olacağını ifade ettik. Türk devletinin, özellikle Lozan antlaşması sonrasında -ki Lozan Kürdistan’ı dört parçaya ayıran bir anlaşmadır- halkımıza yaşattığı trajediyi detaylı olarak anlattık. Hatta işgalci Türk devletinin Güney Kürdistan ve Rojava’yı işgal ettiğini ve buna karşı olduğumuzu anlattık. Tabi sadece Kürtlere değil diğer halklar ve inançlara karşı da soykırımcı bir anlayışla yaklaştığını dile getirdik.

Türk devleti İŞİD vahşetinin ortağıdır

TC ve Baas Rejiminin yaklaşımının birbirine benzediğini “tek dil, tek kimlik, tek bayrak” düşüncesinin ne kadar tehlikeli bir yaklaşım olduğunu ifade ettik. Kürdistan’da yaşanan Ermeni, Süryani, Arap, Fars ve Türkmen hakları da bu politikada etkilendiğini dile getirdik. Yine Hıristiyan, Yahudi, Ezidi, Alevi ve ateistlerin yaşadıklarını dile getirdik. Türk devletinin İŞİD zihniyetini sahip olduğunu ve desteklediğini İŞİD vahşetine ortak olduğunu söyledik. İnsanlık için bir tehlike arz ettiğini ifade ettik. Yine Türk devletinin, Avrupa’yı göçmenler politikası ile tehdit ettiğini ve bunu bir pazarlık konusu yaptığını anlattık.Kürt sorununun demokratik çözümü Ortadoğu’da istikrar, aynı zamanda Avrupa’nın güvenliğini ve istikrarını sağlayacaktır. Erdoğan rejimi ‘3 milyon Suriyeli, Afganlı göçmeni gönderirim’ tehdidinde bulunuyor. Ancak Kürt ve demokrasi sorunu çözülmediği sürece Türkiye’nin kurucu halklarında on binlerce Kürt, Ermeni, Süryani ve diğer halklar sürgüne çıkmak zorunda kalacağını ifade ettik.

İmralı tecriti çözümsüzlüğe yönelik bir uygulamadır

Bu tür gelişmelerin yaşanmasını sağlayacak olan Sayın Öcalan’ın bugün ağır bir tecrit altında olduğunu, 25 yıldır cezaevinde olduğunu ve yaklaşık üç yıla yakındır hiçbir şekilde haber alınamadığını belirttik. Türk devletinin yürüttüğü politikanın da bu tecritin bir halkası olduğunu belirttik. Eğer Sayın Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılırsa Kürt ve Kürdistan haklarını 4 parça Kürdistan’da ve Ortadoğu’da önemli gelişmelere neden olacağını ifade ettik. Ortadoğu barışı 21. yüzyılda kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelere neden olacağını belirttik. İstikrar ve güvenliğin temel teminatı Kürt ve Kürdistan halklarının birliği ve özgürlüğüdür.

Yine İran’dan gelişen Jin Jiyan Azadî” sloganı etrafında kendini var eden Kürt kadın mücadelesinin Ortadoğu’da ki demokratikleşmeye nasılsın etki edeceğini anlattık. Ortadoğu’nun temel değişim dinamiğinin kadın mücadelesi olacağını dile getirdik.

Avrupa toplumu bu fundamentalist anlayışı desteklerken aslında kendi içinde tahribatlara neden olduğunu, göçmenler Avrupa’ya gelirken Türk devletinin İŞİD artıklarını buraya göndereceklerini ve Avrupa’nın güvenini de tehdit edeceğini ifade ettik. Basını da yansıyan haliyle Türk devletinin İŞİD’lilere yeşil ve gri pasaport verdiğini ifade ettik. Sonuç olarak Güney Kürdistan ile Rojava’nın birleşmesinin yaratacağı pozitif havayı ifade ettik.

Bu görüşmelerle neyi amaçlıyorsunuz?

Dünyanın bir çok kesimine özellikle halk diplomasi ile kendi haklılığımızı, kendi meşhurluğumuzu, kendi mücadelemizi, ne yaşadığımızı ve ne istediğimizi anlatmak istedik. Çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu çalışmalar sadece inanç kesimleriyle değil, Avrupa parlementosunda, yaşadığımız yere parlamentolarda, belediyelerde, emek kesimleri içinde ve kadın hareketleri içinde; kısacası hemen hemen bütün toplumsal yapılarda hem kendime sistemimizi hemde haklılığımızı anlatıyoruz. Tabi sadece sorunları dile getirmiyoruz. Bu sorunlara önerdiğimiz çözüm modelimizin ne olduğunu, nasıl bir çözüm önerdiğimizi ifade ediyoruz. Bu görüşmelerde, bu çalışmalarda biridir. Kürt ve Kürdistaniler olarak haklarımızı içinde bulunduğu durumu anlatmak istiyoruz. En son 12 Nisan’da Sayın Papa ile bir görüşme yaptık. Daha önce üç defa görüşmüştük, bu dördüncü görüşmemiz oldu. Tabi sayın Papa ile görüşmeden önce de Vatikan’da Kardinaller ile de bir görüşme yaptık. O görüşmede de ne yaşadığımızı ve ne istediğimizi ifade ettik.

Devletlerin ve kurumların Avrupa’daki Kürt diasporası ile temas kurmasını bekliyoruz. Yine Rojava ve Şengal’e bir heyet göndererek, oradaki sorunların ve mücadelenin de yerinde görülmesini talep ettik. Bu konudada gerek Rojava’da gerek Şengal’de heyetlerin davet edilip görüşe yapılmasını istedik. Umarız bunlar gerçekleşir.

Peki bu görüşmelerde ortaya nasıl bir yaklaşım çıktı?

Daha önceki görüşmelerimizde de bu yaptığımız son görüşme de sayın Papa hazretleri destek sunacağını ifade etti. Son yaptığımız görüşmede Mem û Zin kitabının Kürtçesini takdim ettik. Yine İran’da süren “Jin Jiyan Azadi” mücadelesini sembolize eden bir kadın figürünü taşıyan ve Rojhelat’da gelen halı hediye ettik. Vermek istediğimiz mesajda bu fundamentalist rejimleri değiştirecek olanın kadın mücadelesi olduğunu sembolize ediyordu. Bu bakımından önem arz ediyor. Sayın Papa’da pozitif yaklaştı. Şimdide Hıristiyanların önemli başka bir kesimi olan Evangelistlerle aynı şekilde bir görüşme yaptık. Onlarda oldukça pozitif yaklaştılar. Her iki dini liderede birer mektup sunduk.

Mektup’da ne vardı?

Mektubumuzda yapılan çalışmalarımızın neler olduğunu, Demokratik Ulus perspektifinin nasıl yaşam bulacağını ifade ederek, bu paradigmanın Rojava’da yaşam bulduğunu ifade ettik. Dinler, kimlikler ve diller arasındaki çalışmalarımızı ifade ettik. Her ikisine de şunu söyledik. Bu yaptığımız projeler, demokratik ulus perspektifinin Ortadoğu’da en gerçekçi çözüm olacağını ifade ettik. Rojava‘da yaşam bulan ve güçlenerek daha da gelişecek olan bu projenin mimarı sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin neden yapıldığını ifade ettik. Ortadoğu’da çözüm istemeyen güçlerin bu tecriti ağırlaştırdıklarını belirttik. 2013 yılında yapılması planlanan Kürdistan Ulusal konferansının neden yapılmadığını, neden engellediğini ve Kürdistan’ı işgal eden güçlerin bu konferansı engellediğini dile getirdik

Lozan’ın 100 yılındayız. Kürdistanlılar bir konferansa hazırlanıyor. Ne söylemek istersiniz?

Lozan Antlaşması bir bütün olarak 1920-21 yıllarında gelişen ve 1921 anayasanın 1924 anayasasıyla inkâra anlamına gelir. 1921 anayasası bütün halkların birlikte yaşayacağı bir anayasaydı ama 1924 anayasası tümüyle tekçi bir anayasadır. Bu anayasa gücünü 24 Temmuz 1923’te yapılan Lozan anlaşmasında almaktadır. Bu nedenle Lozan anlaşması bizim için parçalanmadır, yok saymadır, inkardır, imhadır. Bunun için bizim açımızdan yok hükmündedir. Görüşmede bunu da dile getirdik. Yaptığımız görüşmelerde 22 – 23 Temmuz’da yapılacak olan ve neredeyse bütün Kürdistani yapıların yer alacağı konferansa Kürdistanlı Evangelistlerin de temsilen katılacaklardır.

Ev malper agahiyên we kom dike Polîtikaya veşartî